Avşa'yı Tanıyalım...
Tarihçe
1892 yılında ilk ismi Aousia olan adanın ismi zamanla Afissia olmuş. Yakın zamanda resmi adı Türkeli olmuştur. Günümüzde ise tarihi isminin Türkçeleştirilmiş hali olan Avşa kullanılmaktadır. Orta çağ boyunca boş kalan ada bir süre sürgün yeri olarak kullanılmıştır. Adanın bazı bölgelerinde hala Rumların yaşadığı zamandan kalıntılarla karşılaşabilirsiniz.
Adanın coğrafi yapısı
Marmara denizinin güneydoğusunda bulunan ve Balıkesir’in Marmara adalar belediyesine bağlı olan Avşa adasının kıyı şeridi 27,5 km, uzunluğu 9 km, eni 4 km, toplam yüz ölçümü 36 km²’dir. Merkez(Türkeli Köyü) ve Yiğitler (Araplar) köyü olmak üzere iki yerleşim yerinden oluşur. Adanın Marmara ilçe merkezine uzaklığı 11 km olup Balıkesir il merkezine uzaklığı 155 km’dir. Adanın yüksekliği 100 – 150 metre arasında olup basık ve yassı bir adadır. Merkezde 3 km’lik ince kumlu, geniş ve uzun bir plajı vardır. Mermer ocaklarıyla ünlü olan Marmara adasına bağlı olan Avşa adasının da zemini granit ve oldukça sağlam bir yapıya sahiptir.
Avşaya Gelmemeden Önce
Adaya geldiğinizde dikkat etmeniz gereken hususlardan birisi iskele çıkışında bekleyen fırsatçılar. Tatilinizden memnun ayrılmak ve mağduriyet yaşamamanız için sitemizde bulunan güvenilir otel, motel ve apartlardan beğendiğinizi seçip belirtilen irtibat numaralarından rezervasyon oluşturabilirsiniz.
Adanın Konumu
Marmara Denizi'nin güneybatısında 3 büyük (Marmara, Avşa, Paşalimanı) ve 9 küçük (Ekinlik, Koyun, Mamalı, Hasır, Pale, Fener, Asmalı ve Paşalimanı Koyundaki 2 adacık) ada vardır. Marmara Adaları ismini taşıyan bu adalar, yapı ve yerşekilleri bakımından Kapıdağ Yarımadası'nın Marmara Denizi' ndeki uzantısı görünümündedirler.
4. zamanın sonlarında deniz seviyesinin yükselmesi ve alçak kesimlerin sular altında kalması sonucunda, anakara Kapıdağ Yarımadası'ndan ve birbirlerinden ayrılarak bugünkü şekillerini almışlardır. Avşa Adası'nın, Marmara ve diğer adalarla arasındaki derinlik 16-35 metre arasındadır. Sadece Ekinlik Adasını birleştiren kara parçası 1-4 metre derinlikte olduğundan, sakin havalarda bu bağlantıyı izlemek mümkün olmaktadır. Adanın uzunluğu 9 km, eni 4 km kadardır. Toplam yüzölçümü 36 km²'dir. Adanın batısında üzerinde bir deniz feneri bulunan Hayırsız Ada yer alır.
Adanın Doğal Yapısı
Ada genellikle granit ve granodiyorit ana kayasından oluşan kumlu topraklarla örtülüdür. Kum oranı oldukça yüksektir. Granit taşlar adanın yüzey dokusuna adeta serpilmiştir. Batı kısmında, geniş aluvyal kıyı ovası, doğu kısmında kısmen ağaçlıklı bir bölüm yer alır. Adanın köyleri burada kurulmuştur (Türkeli ve Yiğitler Köyleri).
Adanın Bitki Örtüsü
Ağaçlar az olan tarım kültürü ve yaygın olan bağcılık nedeniyle kesilmiştir. Bağcılık çok gelişmiştir. Adanın büyük bölümü asmalarla doludur. Geri kalan alanlarda, bodur çalılar, dikenli ve otsu bitki toplulukları, beyaz kum zambakları ve diğer çiçekler adanın bitki örtüsünü oluşturur.
Adada İklim Özellikleri
Ada, Marmara'nın orta bölümünde yer almıştır. Bölge ikliminin özelliklerini taşımakla birlikte, Akdeniz ve Karadeniz ikliminin özelliklerini de yansıtır. Yaz aylarında sıcaklık ortalaması 30 derecenin üzerindedir. İki farklı iklim bölgesi ortasında yer aldığı için yazın kuzeyden esen kuvvetli rüzgarların etkisinde kalan köpüklü denize girmek, Avşa Adası'nın iklim özelliğinin en güzel yanıdır. Adayı güzelleştiren diğer önemli faktörlerden biri de Haziran ayından, Eylül ayının sonuna kadar, hatta Ekim ayında bile denize girilebilir olmasıdır.
Avşa Adasında Gezilecek Yerler
Adanın dört bir yanını, koylarını hergün gezi motorları ile veya kendi vasıtanızla gezebilirsiniz. Bunların en ünlüleri Çınar Köyü, Kumburnu, Mavi Köy, Değirmen, Manastır, Kumtur, Beyaz Saray ve Yiğitler Köyündeki Altın Kum'dur.
Ayrıca adanın içinde herhangi bir yere gitmek veya gezmek isterseniz, kenarları açık, küçük treni de kullanabilirsiniz. Avşa'da adanın her yanını çevreleyen altın rengi kumsallarda dantel gibi işlenmiş koylarda, yeşillendirilmiş sahil şeridi içinde güneşin muhteşem bir şekilde batışını seyrederek gündüzü bitiren insanlar, sahilin bir ucundan diğer ucuna kadar sıralanan bar-cafe, restoran ve müzikhollerden yükselen müzik sesleri içinde, Avşa'nın çeşitli meşhur şaraplarını yudumlarken gecenin karanlığının aydınlığa dönüştüğünü, bir başka güne başladıklarını bile anlayamazlar. İşte Avşa'daki tüm güzellikler içinde 24 saatte 2 günün birden yaşandığından bahsetmek abartı olmaz.
"Avşa" Adı Nereden Geliyor?
Avşa'nın yüzyıllar içinde değişerek gelen birçok ismi vardır. Kyzikos'lu Diogenes, Propontis adalarını anlatırken Ofiousa ile Fisia'yı birbirinden ayırmıştır. Plinius bu adaya OPHiUSSA der. Bizans tarihinde ise adanın ismi AFOUSiA'dır. La Mottraye 17.yy başında, adaya buradaki Meryem Ana Manastırı nedeniyle Pnagia adı verildiğinden bahseder. Marmara Adalarında tarihi incelemeler yapan Gedeon'a, Patrikhane tarafından verilen 1892 tarihli vasiyetnamede ise, adanın ismi AOSiA şeklinde yazılmıştır. Rumlar adayı terketmeden önce ise AFISSIA ismini kullanmışlardır. Ada'nın ismi daha sonraki zamanlarda Araplar Adası olarak da anılmıştır.
Yakın zamanlarda adanın resmi adı Türkeli olmuştur. Daha sonraları günümüzde adanın tarihi isminin Türkçeleştirilmiş şekli olan AVŞA kullanılmaya başlanmıştır.
Ada Tarihi ve Arkeolojisi
Adanın ilk yerli halkı hakkındaki ilk yazılı bilgiler coğrafyacı Strabon ve tarihçi Plinius'un kitaplarında bulunmaktadır. Toprak durumu bakımından hiç bir zaman zengin olamamış, bağımsız bir idareye kavuşamamış olan ada, tarih içinde, çevresinde hakim olan kuvvetin arkasından gitmiştir.
Hristiyan din adamları için bir sürgün yeri olarak kullanılmış ve bütün Ortaçağ boyunca boş kalmıştır. Şimdiye kadar hiç bir sistematik kazı yapılmamıştır. Ancak adada, anakara Kapıdağ Yarımadası`ndan ayrılmadan önce bazı ilkel toplulukların yaşadığı, avcılıkla geçindiği, anakara ile bağlantı kesilince yeni bir yaşam biçimi geliştirdikleri, avcılığı azaltarak tarım, besicilik ve balıkçılıkla geçindikleri bazı buluntular nedeniyle anlaşılmaktadır.
Son yıllarda Avşa kumsallarında bulunan çeşitli çakmaktaşı, kemik, vb. aletler, ağırsaklar değirmen taşları, değişik baltalar adadaki yerleşimlerin yazılı kaynaklardan çok eskilere gittiği fikrini kuvvetlendirmektedir. Adanın tüm yüzeyi Neolitik - İlk Tunç çağı - Kalkolitik - Hellenistik - Roma - Bizans - Osmanlı çanak-çömlek parçaları ile doludur. Bu yüzey buluntularından başka tüm çeşitli Roma kapları, mezar stelleri, amphoralar, yazılı kitabe parçaları, sunak, sütun gövde parçaları, Bizans mimari parçaları ev temellerinde veya herhangi bir şekilde bulunmaktadır. Adanın kuzeyinde Çiftlik mevkiinde, tepede ve deniz kenarında, kumsalda, sıra halinde dizilmiş "kiremit mezarlar" rahatlıkla görülebilecek bir biçimde "in situ" durumunda, denizin sahili aşındırması sonucunda ortaya çıkmıştır. Ancak gün geçtikce kırılarak yok olmaktadırlar. Kukuma Sırtı'nda, Osmanlı mezarlığının hemen üzerinde, büyük mermer levha örtülü bir Roma mezarı ve içindeki kemikler kırılarak ortadan kalkmıştır. Belediye binasının yapımı sırasında temel kazısında bulunan "İstanbul tipi steller" olarak isimlendirilen Roma stellerine benzer muhtemelen bir Trak Steli olan yarısı kırık parça muhafaza altına alınmıştır. Bu da adanın çeşitli toplumlara ev sahipliği yaptığını gösteren önemli bir kanıttır. Bugün Erdek'te açık hava müzesinde teşhir edilen Roma sunağının üzeri girlant ve kurban tabakları, bukranyonlarla süslüdür. Bu "in situ" buluntu ilgisizlik nedeniyle götürülmüştür. Sunak adadaki Roma kültürünün ne kadar muhteşem olduğunu göstermesi bakımından çok önemlidir. Manastır Mevkii'nde, deniz içinde 4 metre derinlikte küpler (Pithoslar) içlerinde iskeletleri ile durmaktadır. İlk Tunç Yortan Kültürü, Manastır Mevkii'nde çok yaygındır. Deniz içindeki küp mezarlar ve içlerinden çıkan adak eşyaları (Piksisler, kapaklar, ağırsaklar) dışında, Manastır'da açılan 4 metre derinlikteki bir kuyu içinde 8 adet Yortan testi ve maşrapaları "in situ" durumunda bulunmuştur. Manastır ve çevresinde Roma ve Bizans kültürlerinin kalıntıları çok fazladır. Denizden çıkan altın diademler ve küpe parçaları da vardır. Örnekler sayılamayacak kadar çoktur.
Buluntuların durumundan Marmara Denizi'nin en az 3-4 metre yükseldiği veya adayı 4 metre çökertecek şiddette bir yer sarsıntısının olduğunu kabul etmek gerekir. Manastır Mevkii'nde, ayrıca ismini Manastır Mevkii olarak da isimlendiren Manastır, 360 yıl önce inşaa edilmiştir. 40 oda veya hücreden oluşan Agios Georgios (Panagia-Meryem Ana) Manastırı ile şapel kalıntısı adanın tek eseridir. Bu kalıntı ilgisizlik ve taşranın muhtelif kullanılmasından dolayı çok kötü durumdadır. Pek yakın tarihlere kadar o çevrede oturanların verdikleri bilgilere göre freskler vardı. Maalesef bugün bu fresklerden hiçbirşey kalmamıştır. Gelecekte Manastır kalıntıları tamamen yok olma tehlikesi içindedir. Zira deniz de Manastır kıyılarını sürekli aşındırmaktadır. Halen bu kalıntıları gezmek ve görmek mümkündür. Bütün bu buluntular, adada Neolitik-Osmanlı devrinin sonuna kadar birçok kültürlerin yaşadığını göstermektedir. Bu bulgular ile ilk yazılı belgeler arasındaki boşluğu doldurmak için adada sistematik şekilde kazıların yapılması gerekmektedir.
Türkeli Köyü
Adanın batısında kıyı ovasının üzerinde kurulmuştur. Bütün ada için olduğu gibi bu köy için de daha çok Avşa ismi kullanılmaktadır. Bu köyde Gedeon, batıl bir inanış nedeniyle bahsettiği Triniti kilisesinin yıkıntılarının olduğunu, ada Rumlarının aksi rüzgarlarla yolundan kalan gemici yakınlarının bu yıkıntıları dolaşırlarsa rüzgarın değişebileceğine inandıklarını anlatmıştır. Adada böyle bir kilise yoktur. Köyün 1,5 km güney batısında bir manastır kalıntısı vardır. Rumlar köyü yıllar önce terketmişlerdir, köyün şimdiki ahalisi yerli ve göçmen olarak tamamen Türktür. Şarapçılık ve balıkçılık başlıca geçim kaynaklarıydı. Ancak turizmdeki büyük patlama nedeniyle balıkçılıkta gerileme olmuştur. Şarapçılığı sürdüren aileleler vardır.
Yiğitler Köyü
Adanın doğu kıyısında yer alır. Eski adı Araplar olan köyde önceleri Arapların oturduklarını Dapper anlatmaktadır. Bu insanların Arap donanmasının, İstanbul'u 672-678 yılları arasında kuşatmaları sırasında buralarda kışladıklarını ve Arap büyüklerinden bazılarının köyde kaldıklarından bahsetmektedir. Daha sonraları Rumlar ve onlardan sonra Trakya göçmeni Türkler yerleşmişlerdir. Şarapçılık, balıkçılık ve taşçılık gibi işlerle uğraşan köy halkının yaşam standardı yüksektir.